assassins
LeVeL 2
|
|
|
|
Yaş : 29
Kayıt tarihi : 19/10/08
Mesaj Sayısı : 240 |
Nerden :
İş/Hobiler :
Lakap : |
|
Konu: ORHAN VELİ şiirleri Perş. Ekim 23, 2008 1:17 pm |
|
|
GÜN DOĞUYOR
Dili çözülüyor gecelerin. Gölgeler kaçışıyor derine. Alıp sihrini bilmecelerin: Gün doğuyor şehrin üzerine.
Korkarak şekl'alıyor bacalar, Gün doğuyor şehrin üzerine. Bakıyorlar günün gözlerine Gözleri uykulu atmacalar.
Sallayarak dallarını kavak Yükseliyor her günkü yerine, Gün doğuyor şehrin üzerine, Mavi bir ışıkla ağararak.
Gün doğuyor şehrin üzerine, Renk renk hacimle doluyor her yer. Dalıyor dağınık yüzlü evler Hâlâ yanan sokak fenerine.
Toprak kımıldıyor yavaş yavaş, Gün doğuyor şehrin üzerine; Bembeyaz gece çiçeklerine Sabahla düşüyor bir damla yaş.
Ve bir deniz hücumu halinde Gün doğuyor şehrin üzerinde.
OARİSTYS
In Memoriam
Ey hâtırası içimde yemin kadar büyük, Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı Hâlâ rüyalarıma giren ilk gözağnsı, Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.
Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk, Kanımın akışını yenileştiren damar, Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk.
Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi Ve havaları seslerimizle dolu bahar, Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular, Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.
Duyup karşı minarede okunan yatsıyı Yatağıma sıcaklığını getiren rüya. Denizlerde onunla yaşadığım dünya Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı Ve o ilk yolculukla başlayan hasret, zindan; Atları çıngıraklı arabanın ardından, Beyaz, keten mendilinde sallanan ilk acı.
EBABİL
Alıp içinde sesler uçuşan bu akşamdan Hafızamı bir deniz kıyısına çeken yol, Aydınlık rüyaların peşine düşen gondol, Mavi bir denizde yüzer gibi yanan şamdan.
Tuşların üstünde karanlığın heyulası Ve birden kalbe çırpınışlar veren hâtıra, Çekmede beni saadet dolu dünyalara Mine parmaklarında sadalaşan hülyası.
Sıyrılmada gözlerimden yıllarca geceler, Ve yalnız kalmada bir yaza râm olan sahil, Uçuşmada gökyüzünde bir sürü ebabil: Sevgimi ve hasretimi ebedî kılan yer.
Açık pancurlarından seslerin dökülüşü. Bir göl mü ürpermede ruhun uzaklarında? En yakın sevgiyi duymayan dudaklarında, Her yaşayıştan daha güzel olan gülüşü.
Ilık gölgelerde uyutup düşünceleri Beyaz etekleriyle bana göründüğün an Ve kapıları yeşil sabahlara açılan Sıcak tahayyüllerle dolu yaz geceleri.
Renkli fanusların altına doğan dünyası, Omuzlarında ayışığından örgülerle Eklenmede içime hasret kaldığım yerle Mine parmaklarında sadalaşan hülyası.
DÜŞÜNCELERİMİN BAŞUCUNDA
Hasretimin yıllardanberi bel bağladığı., İşte odur düşüncelerimin başucunda. O, göğsünün taşkın hareketi avucunda Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
Kendi bahçesidir onu içinde gördüğüm. Yollar yine her günkü gibi yaz uykusunda Ve yaban çiçeklerinin buruk kokusunda Her ikindi günlük rüyasını gören mürdüm.
Onun da dudaklarında bir eskiye dönüş O da yüzmede bir ses yığını üzerinde, Bin hâtırayı bir anda duyan gözlerinde İnsana ruhlar dolusu haz veren düşünüş.
Sonra kızlık kadar temiz, aydın bir açılma, Evine giden toprak yolda o yine çocuk, Yine uykuyla başlayan âlemde yolculuk Ve taptaze sabahlar kayısı dallarında.
Hasretimin yıllardanberi bel bağladığı., İşte odur düşüncelerimin başucunda. O, göğsünün taşkın hareketi avucunda Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
ELDORADO
(On dördüncü yaşın ilk güzel gecesine ithaf)
Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ. Büyülü göklerinde sesler duyduğum Aden. Avucumda dört kollu nehrin verdiği maden, Üstümde yemişleri alnıma değen Tuba.
Müthiş dünyasıyla uykuma ilk girdiği yer.. Gülümsüyor mavi bir ay ışığında kamış. Göllerin şekil dolu derinliğine dalmış Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler.
Suların aydınlığında saadetten bir iz: Dallardan süzülen kayığından bu hoş insan, Omzuna değen arzu dolu dudakları kan... Artık bir cennete bağlı bütün günlerimiz.
Artık ışıkla dolu billur bir kadeh gibi En güzel şeytanın elinde tuttuğu gurup, Akşamlar, ağzımda harikulade bir şurup Ve başımda geceler yeşil bir deniz gibi.
Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ Ve nebatî bir âlemde duyduğum ilk hece, Bir sesin aydınlattığı yalan dolu gece Ve dumanlı bir sabah serinliği ormanda.
Ne onda itidal, ne bende günahkâr hali Ruhları bir kuş gibi âvere kılan uyku. Dağılan içimde her zaman o baygın koku, Lezzeti dudağımda buğulaşan şeftali.
BUĞDAY
Düzüldü uçsuz bucaksız alay, Çıngıraklar çalar kapılarda. Düzüldü uçsuz bucaksız alay, Bak, son hasad başladı rüzgârda.
Okundan ayrılmak üzere yay, Kuyuların ağzı genişledi. Okundan ayrılmak üzere yay, Korku tâ kemiğime işledi.
Savruluyor gökyüzünde buğday, Gölgeler uzaklaşıyor yerde, Savruluyor gökyüzünde buğday, Tanrım! Tanrım! Bir deva bu derde..
Düzüldü uçsuz bucaksız alay, Çıngıraklar çalar kapılarda. Düzüldü uçsuz bucaksız alay, Bak, son hasad başladı rüzgârda.
Undan bize de pay, bize de pay. Koşun. Buğday dağıtıyor Yusuf. Undan bize de pay, bize de pay, Çökmeden sonu gelmeyen küsuf.
Eriyecek tencerede kalay, Çocuklar anlaşmasınlar dağda, Eriyecek tencerede kalay, Yetişmeyecek Ömer imdada.
Altında aynı eyer, aynı tay Arayıcısı herkes bir sesin; Altında aynı eğer, aynı tay Seferi aynı köye herkesin.
Artık kuruldu bu kervansaray, Boşuna düşünür ihtiyarlık. Artık kuruldu bu kervansaray, Şimdi seslerle dolu mezarlık.
AVE MARIA
Rüzgâr tersine esiyor.. Niçin? Eski günler geri mi gelecek? Kımıldıyor kozasında böcek Bildiği hayata doğmak için.
Neden içimize doldu vehim? Ah ümit., ümit, yollar boyunca. Düşünmez miydi akşam olunca Hacer'in kollarında İbrahim?
Ve gemisinde Kleopatra? Neden yine kaynaştı havalar? Saadet mi getiriyor rüzgâr Dolarak erguvan atlaslara?
Elimize değen kimin eli? Kimdir bu muammalarla gelen? O mu, helezonlara yükselen, Saba ellerinin en güzeli?
Sesler mi çözülüyor derinde, Nedir durup dinlediklerimiz, Şarkı mı söylüyor Semiramis Babil'in asma bahçelerinde?
Omzundan örtüler kaydı yere. Kim bu, kim alnımızdaki yazı? Gözlerinde günahının hazzı Gülüyor saz benizli bakire. |
|